28 Kasım 2018 Çarşamba

Kıyamet Senaryoları ve Zaman Kırılması

Zaman, biz zavallı ölümlüler için nefes aldığımız dönemin belirlenmesi için kurgulanmış bir birimden öteye geçememektedir. Bedenlerimizin ömür boyunca yaşlanması, yaş alması ve tükenmesi süresini doğru aktaran ve insanlığın kendi buluşu olan basit bir icattan öteye gidememektedir. Oysa kendi gerçekliğimiz ve basite indirgeyecek olursak yalnızca nefes alıp verdiğimiz süre bizim için zaman kavramını aktarmaktadır. 

- Peki bu nefes alıp verdiğimiz süre boyunca üzerinde yaşadığımız gezegenin yaşı ne olabilir?

- Bu bilgiye yalnızca önümüze konan kısıtlı veriler ışığında cevap verebiliyoruz. Hatta birçok değişik kaynaktan gelen bilgileri doğru farz edip daha ötesine ulaşabilme ihtimalimiz bulunmuyor. Ehliyetli tarihçiler ve bilim insanları tarafından yönlendiriliyoruz. Oysa gerek gezegenin yaşı, gerekse insan şekilli biz ölümlü canlıların tarihçesi hakkında efsanelerle günümüze ulaştırılan bilgilere "inanmak" zorunda bırakılıyoruz. "Eski zamanlar", "kadim çağlar ve öğretiler", "tanrılar ve tek tanrılar zamanları" gibi zaman içeriside eğilip bükülme ve birbirinden ilham alan tarih süreçleri ile merak ettiğimiz soruların cevaplarına erişmekte hep güçlük çekiyoruz. Erişene kadar da zaten üzerimizde kiralık olan beden eskiyor. İçindeki ruh ve can bilinmezliğe doğru yöneliyor. Önümüze konulan ve illa bilim kalıbı çerçevesinde açıklanan her fenomende eksik tarafların olduğunu kavrıyoruz. Bilincimiz yükseliyor ve daha fazla bilgiye ihtiyaç duyuyor. Muhtemelen gezegenin sınırlı veya sonsuz tarihçesinde boyunca nefes alan tüm bilinçli varlıklar aynı sorulara cevap arayıp durmuştur. Bazılarının dünyaya nefes almasının geliş misyonu da bu soruların cevaplarına erişmek olabilir. Kaldı ki erişebildiğimiz gezegen tarihi boyunca yüzlerce isim, değişik somut veya somut fenomenler üzerinde kalıcı eserler bırakmışlardır. 

- Peki öyleyse "zaman" bir döngüden oluşmuş olabilir mi? Yani sarmal bir düzende kendi kendini yenileyen ve başa saran bir sistemden bahsediyor olabilir miyiz?

- Şu an bu satırları 20.yüzyıl ürünü olan bir bilgisayar klavyesinden yazan ben, Milat'tan önce 20.yüzyılda nefes alıyor olabilir miyim? 
- Size kalkıp şu an -7856 yılının Kasım ayından ulaşıyor olduğumu iddia etsem bunu çürütebilecek bir sav öne sürebilecek misiniz?

Üzerinde nefes aldığımız dünya gezegeninin çevresinde belirlediğimiz iki ışık kaynağının (güneş ve ay) aynı süre aralığında aynı döngülerle salınması üzerinden basit bir zaman algısına erişmek zor olmasa gerek...30 gün sonra aynı görünüme ve konuma erişen ay, 360 günde aynı noktadan geçip, üzerimizde aynı reaksiyonu gerçekleştiren güneş sayesinde belirlemiş olmalılar zaman kavramını. Bu döngüleri izlerken evrim geçiren insanoğlu ise doğumdan ölüme kadar geçirdiği süreyi zaman olarak belirlemiş. Dualite prensibinin eksik olmadığını kavramış. Herşeyin çift olarak var edildiğini ve doğumun ve ölümün de bu dualitenin en büyük gerçeğini oluşturduğunu kabullenmiş. Aralarda bir yerlerde Tanrı ile tanışmış. Cevaplarını bulamadığı soruların karşılıklarını almak için kendine değişik formlarda tanrılar geliştirmiş. Bir ara bilinç atlaması gerçekleşmiş. Belki de bir kıyamet deneyimlendi ve hepsinden farklı (!) özelliklere sahip birileri öne çıkıp tek tanrılı inanç sistemleri geliştirdi. Ancak dualite burda da insanoğlunun yakasını bırakmadı ve geliştirdiği inanç sistemlerine antitez ama yine birbirinin içinden çıkmış olan bir diğer sistemi geliştirdi. Tanrı bir, hatta kavram da bir ama bakış açıları farklı ve iki ayrı kavimden türemiş sistemler...Bu sistemlerin üzerinde kurgulanan ticaretler, kurallar ve kuramlar da 3000 yıldır insanoğunu oyalıyor. En azından tarihler bu son 3000 küsür yıldır yazılıyor da kendimizden önce nelerin olabildiğini algılayabiliyoruz. Oysa algıladığımızı sanıyoruz. Çünkü birileri anlatıyor ve biz inanıyoruz. Çünkü bilmek için "zamanımız" kısa. Şansımız varsa 80 küsür yıl dayanabiliyoruz. Zaman algısından bu 80 yıllık süreçte sorumlu tutuluyoruz. Peki o zaman 3000 küsür yıldır üzerinden kan akıtılan ve aynı tanrıya ulaşımı sağlayan inanç sistemleri neden insanoğlunu tekamül ettirmedi, neden önemli bir bilinç atlamasına fırsat oluşturmadı?

Bundan 2500 yıl önce yaşamış bir karakterin belirli olmayan doğum gününü zamanın başlangıcı olarak belirleyip, son 2018 yıldır bunu gezegene ortak bir birim olarak dayatmak niye? 

İnsanoğlunu yine kendi hemcinsine kırdırdığı anlamsız savaşlar ve kıyımları doğru olarak bu sanal süre birimi üzerine yazdırmak olabilir mi?

Bazı kaynaklara göre 15 milyar yıl, bazı kaynaklara göre yalnızca 5 milyon yıl olan gezegen ömrünün neden yalnızca son 3000 yılına hakim olabiliyoruz?

Tek tanrılı inanç sistemlerinde neden hep bir toplu neticeden, kıyımdan ve yok olmadan bahsediliyor? Aslında belki de hiç olmayan zaman kavramını biz ölümlüleri aynı kalıplar içine sıkıştırıp. kaçınılmaz dualite normları ile oyalamakla mı kurgulu bir sistem geliştirilmiş? Eğer böyleyse kim veya kimler bu sistemin kurallarını belirliyor? Kıyam ve kıyamet dualite kalıplarından negatif olan kutuplarından değiller mi? Peki bu ikilinin karşı önermeleri nedir? 

Eminim ki bu beylik soruları son 3000 yıldır illa ki birileri soruyordur ve her seferinde kendi kuramlarını ve bakış açılarını ortaya koyduklarında ya susturuluyor, ya da meczup muamelesi görüyorlardır. Örneklerini tarih boyunca incelemek mümkündür. Konumuz da zaten bu değildir. 

Konumuz her dakika yaklaştığı iddia olunan kıyamet ve alametleri hakkında iki satır birşeyler ortaya koymak. Hatırlayacak olursanız, 21 Aralık 2012 fenomeni gibi bir kırılım noktasından pek de yara almadan sıyırdık. Ya da öldük de farkında değiliz. Oysa hala nefes alabiliyoruz. Kendi adıma ben kıyamet falan yaşamadım. Hiçbir bağlantım olmayan, yaşadıkları da arkeologların günümüze aktardıkları bir kavim olan Maya medeniyetinin takvimlerinin son bulduğu iddia olunan söz konusu tarihte hiçbir kıyım gözlemlenemedi. Daha doğrusu, kıyım son 3000 yıldır o kadar kanıksandı ki, gezegensel bir son yaşamak ancak fantazilerimizde kurgulanır hale dönüştü. Her saniyesi isimsiz birilerinin kıyameti olan şu dünya boyutunda kıyımsız geçirilen bir gün sayabilir misiniz?

Yatağında yaşlı bedeninin fonksiyonlarının durması ile ömrü biten birisi ile, gökyüzünün 10. kilometresinde uçan bir taşıta serseri bir füzenin isabet etmesiyle canını kaybeden bir gencin kıyameti aynı olabilir mi? 

Kıyametin resmini çizebilir misin Abidin?

.....

Çalışmalarımı sembolizm bilimi olarak kabul ettiğim Astoloji ile sürdürüyorum. Dolayısıyla spiritüel konulara da referans yollayan, dar kalıplara sıkışan bilim insanlarını çileden çıkartan ama tarih, sosyoloji ve biraz da doğru veya doğruya yakın yorumlar sayesinde anlamlandırılabilen bu çalışma sayesinde ilerlemeye uğraşıyorum. Benzerlerim gibi dualitenin negatif kutbuyla bakmamaya özen gösteriyorum. İnsanoğlu ne yazık ki negatif önermelerle beslenen bir varlık. Negatif kaynaklarla danışanlarımı oyalamanın doğru olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla bu kıyamet meselesi hakkında ben de iki satır yazmak istedim. "Çarşaf çarşaf yazıyorsun, birşey anlamıyoruz" kafasındaki tiplerin mümkün mertebe uzağımda kalmasını rica ediyorum. Zira ömürlerimiz negatif algı ve tepkileri taşımak için çok kısa...

Öncelikle Nostradamus ve türevleri gibi insanlık tarihinde kehanetlerle tanınmış kişilerin önermelerinden uzak durmaya özen gösteriyorum. Çünkü her ne kadar bilim olarak kabul görmese de sırf kehanet ve somut verilere dayandırılmadığı iddiaları ile sempati duyulmayan astrolojide kıyamet kalıbının neresindeyiz kısmına odaklanmak istiyorum. Astrolojinin kehanet enstrümanı olarak kullanılmasından önce, insanoğlunun birçok ihtiyacını proaktif olarak tanımlayan bir araç olduğu bilgisinden yola çıkarak ilerlemek istiyorum.

Kehanetlerin gerçekleşmesi için geçmişteki benzer döngülerin değerlendirilmesi gerekir. Örneğin "Maya takvimi 21 Aralık 2012'de bitiyor. Tam o tarihte bütün gezegenler yan yana sıralanıyor. Kaçın sığınaklara!..." önermesi ne kadar doğruluğunu kanıtladı, bunu kısaca inceleyelim. 


Meşhur kıyamet tellallığının yapıldığı 21 Aralık 2012 tarihinde, tam güneşin Oğlak burcuna girdiği anın İstanbul merkezli açılmış transit haritasını görüyorsunuz. 

-Gezegenler bir düzlemde sıralanmış mı? 
-Düzlemin niteliği bakımından incelersek evet Jüpiter dışında bütün gezegenler güney düzleminde sıralanmış."Zamanın Lordu" olarak tabir edilen ve kabul gören Satürn, haritanın tam DSC derecesinde bulunuyor. ASC ise Boğa burcu. Yani evet, sembolik konuşacaksak yaşam, ölümün karşısında bulunuyor. Yükselen yöneticisi Venüs, yalnızca Neptün-Chiron kavuşumuna sert bir açı kalıbında bulunuyor. Bu açı da henüz kesinleşmiş değil. Güneş haritada 8.evde ve burası ölüm, metafizik ve maddi/manevi kaynaklar alanı. Ezoterik işaretlere bakıldığında evet bu bir kıyamet değil ama önemli bir bilinç atlama eşiği. Satürn - Jüpiter arasındaki partil 150 derecelik açı kalıbı daralmak -genişlemek, cesaret-korku, bilmek-inanmak arasındaki düalite gerçekliğini ortaya koyuyor. Bu ikili kavramlar arasında zıtlık değil, birbirlerinin yerine geçmek ve birbirine hizmet etmekle ilgili kuramlar ortaya koyuyor. 

Bu haritada, yaşamsal gerçekliğin dogma düşünceler ve öğretiler yüzünden yara aldığını ve bu dogmatizmin artık işlevini yitirmeye başladığını görmek gerekiyor. Venüs Yay, Neptün-Chiron arasındaki kare açıdan ben kendi adıma bunu çıkartıyorum. Üstelik bu görünüme İkizler burcunda zararlı çalışan Jüpiter'in de aynı kare açı kalıbında olduğunu hatırlatmak lazım...bilakis Satürn Akrep bu kavuşuma destek veriyor. Acaba bu bir kıyametten ziyade ölümle ilgili gerçekliğin, zaman kavramının ve ölüm korkusuna neden olan dogmatizmin çürütülmesiyle ilgili bir zaman kırılması olabilir mi? 

Bir de aklıma şu soru geliyor: "15 milyar yıllık ömrü olduğu iddia edilen bir gezegenin, Oğlak dönümü başlangıcını kıyamet günü ilan etmek için ne kadarlık bir zaman sapmasına sahibiz?"
Yani, nasıl bu kadar nokta vuruşuyla kıyamet hakkında bu kadar kesin veriler ortaya koyabiliyoruz?
Astrolojide olayların ve gerçekliklerin kesinleşmesi için ay tutulmaları ve dolunaylar önemli referanslardır. E peki tutulma aksı o yıl Boğa-Akrep aksında; yani ilgili tarihten yaklaşık 1,5 ay önce bu tutulmaların gerçekleşmesi gerekiyor. Kuzey ay düğümü yalnızca Mars ile sekstil açı oluşturuyor. O da kesinleşmiş bir açı değil. 

Sürekli bir kıyamet göstergesi aramaya çalışıyorum ama olmuyor. Olamıyor. Kaldı ki eğer bir kıyamet olsaydı koskoca gezegen üzerinde bir tek Şirince mi kurtulacaktı? Üzgünüm ama bu harita yalnızca gezegende yüzyıllardır hüküm süren dogma değerleri alaşağı edebilecek etkilerden başka bir netice öne süremiyor. Maya medeniyeti ya takvim tutmaktan vazgeçmiş, ya da günümüze ulaşan kaynaklarda bir zaman kalibrasyonu yapmanın gereğini duymaktayız.

Peki ya bu insancıklar cidden bir kıyametin varlığını hesaplamışlarsa ve bu bitip yitmeyen kıyamet belki de tamamen sona erecek bir kırılım noktasına erişecekse...???
Kıyamet, yüzyıllardan beri süregelen ve insanın yaratmış olduğu bir kaos düzeninin son bulmasıyla anlam kazanıyorsa diye fikir yürütsek?

Bir de önümüzdeki yakın maçlara bakalım;


6 Ocak 2019'da gerçekleşecek olan Oğlak burcu Güneş tutulmasının İstanbul merkezli çıkartılan haritasını görüyorsunuz. Bu sefer çok güçlü kadersel etkilere sahip bir güneş tutulması var elimizde...Burcumuz aynı zamanın başlangıcından beri günümüze ulaşan kavramlardaki gibi Oğlak. Üstelik tutulma anı tam da Satürn ve Plüton gibi zamanı ve dönüşümleri temsil eden gezegenlerin arasına yerleşmiş. Tutulma anının asc derecesinde Akrep var. Tutulma yöneticisi ve yükselen yöneticisi arasına sıkışmış bir kadersel zaman başlangıcı...Ayrıca 6 Ocak Ortadoks meshebinde Noel başlangıcı olarak kabul ediliyor. 

Bu bir kıyamet başlangıcının ilk ayağı olarak kabul edilebilir mi sizce? 

Gelelim döngünün son ayağına;



Tarih 26 Aralık 2019. Oğlak burcundaki son Güneş tutulması. Ay, Güneş, Merkür, Venüs, Satürn, Jüpiter, Plüton hepsi aynı düzlemde gözükmüyor mu? Benim mi gözüm yanılıyor yoksa? Merkür ve Venüs'ü oyunun dışında tutalım. Farklı burçlarda yerleşmişler ama tutulma anının yükselen burç yöneticisi Jüpiter tutulmaya kavuşum yapıyor. Satürn ve Plüton sonunda bu nadide anda 2 derecelik farka kadar bir araya gelmişler. Bu curcunaya Neptün dışında kalan Mars ve Uranüs destek veriyor. 
Üstelik 26 Aralık Katolik ve Protestan inancına göre Noel başlangıcı oluyor. 
"TÜM GEZEGENLERİN BİR DÜZLEMDE SIRALANACAĞI" kıyamet alametinin karşılığı olmuyor mu bu üstteki görünüm? Üstelik tam bir güneş tutulması da mevcut...tetikleyici de gayet sağlam yani...

Şeytan'ın burcu iddia edilen Oğlak, ne hikmetse tarihteki bütün efsanevi karakterlerin de doğum günü başlangıcı olarak kabul görüyor. Bu işte bir yanlışlık yok mu? Zamanı kendi belirlemiş olan insanoğlu, neden bu burçta süregelen başlangıç ve bitişlere göre belirli bir kırılma noktası icat ediyor?

Bundan ala kıyamet günü olabilir mi? Yalnızca kıyamet fikrinin bilincimizdeki izdüşümünün ne olduğunu iyi belirlemek gerekiyor. Kaos'un sonu olarak betimleyebilir miyiz? İnsanın erdemini yerle yeksan eden ve değersizleştiren tüm eklentilerden arındığı bir dönem kıyamet olarak anılamaz mı? 

- Dönüşüm/Değişim
- Kalıcı bir yapılanmanın zaruri hale gelmesi
- Dogmatizm yıkılışı 
- Yaşam ve ölümle ilgili bilinenlerin tekrardan değerlendirilmesi
- Üst bilinç kavramının somut hale çıkarılması
- İnsan bilinç kapasitesinin ve bedensel işlev yetkinliğinin sorgulanması
- Yepyeni bir toprak yapılanmasına maruz bırakılmak
- Bugüne dek süregelen tüm uhrevi yapının askıda kalması
- Meydana gelen olaylara alışagelmiş bilinç öğretilerinin yetersiz kalması
- Bugüne dek vücut bulmuş tüm somut kavramların yer değiştirmesi (Venüs - Uranüs karesi) -ki bu makinelerin insanın yerini alması veya insana hakim olması ihtimaliyle açıklanabilir.

gibi...gibi...gibi
Ölmez de sağ kalırsak bu önümüzdeki bir yıllık süreçte maruz kalacağımız tüm soyut veya somut etkilerin analizlerini sırası geldiğinde yapacağız. 

Biraz okuyun, biraz düşünün, biraz önünüze getirilen ve sizi düşünmeden mahrum bırakan, korku salan, enerjinizi emen, bireyselliğinizi tamamen sürü bilincine eviren küresel mekanizmanın dışında kalmayı deneyin. Hiçbir şekilde bu bilişsel isyana gücünüz yetemiyorsa bile, takdirle, merhamet duygusuyla izlediğiniz hayvan ve bitkilerin yaşama kültürlerini inceleyin. Bu bile yakın geleceğimizde deneyimleyeceğimiz bilinç veya zaman kırılmalarını faydaya çevirmenize yarayacaktır.

Ticari senaryolara itibar edip bilincinizle dalga geçilmesine müsade etmeyiniz. Şimdilik diyeceklerim bu kadar;

Sevgiyle ve dengeyle...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder