Malum, yaşadığımız ülkenin eğitim şartları hedeflerimizin ve ideallerimizin değil, kaderlerimizin bize çizmiş olduğu yöne ilerlememizi buyruyordu. Merkezi sistem ile yapılan bir sınavda, üstelik hayatınızın akışını belirleyecek 2 saatlik bir maratonda, belki de hayatınız boyunca hiç icra etmeyeceğiniz bir mesleği okumak zorunda kalabiliyorsunuz. Benimki de bundan farklı olmadı işte... İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya-Metalürji Fakültesi Metalürji Mühendisliği'ni kazandım ve ağır bir mühendislik eğitimini 5 yılda tamamladım. Mühendisliğin ağır olmasının nedeni hayatta tekrarlamayacağınız yoğun ve anlamsız bir müfredatın uygulanması ve pratikten ziyade aşırı yüklemeli bir teorik bilgi yumağının beyinlerimizin her noktasına enjekte ediliyormuşçasına hissetmeniz...Üretmeye ve kreasyon güdüsüne sahip olamayan bir toplumda mühendislik yapmanın, ticari kaygılarla mümkün olamadığını daha eğitim sıralarında anlamış bulundum. Çok esaslı ve dünya çapında hocalarım vardı ve adanmışlığın hayatımıza yön verdiğini mühendislik eğitimi sırasında algıladım. Yaptığınız iş her ne olursa, insan kendini o faaliyete adadığı zaman dünyaya iz bırakabiliyor. Başarı bu adanmışlık güdüsünün beraberinde geliyor.
Lisans eğitimimin bittiği 90'lı yıllarda ülkedeki terör olayları çok fazla olduğu için karşıma askerlik hizmeti sırasında yaşanabilecek tatsızlıkların endişesi çıkmıştı. Tüm yaşıtlarım gibi, askerlik hizmetini ertelemek amacıyla bulunduğum bölümde yüksek lisans yapmaya karar verdim. Bu sırada üniversite hocalarımdan biri tarafından yönlendirildiğim işte çalışmaya başladım. Bu esnada Marmara Üniversitesi'ne bağlı bir işletme ve yönetim sertifika programına da devam ettim. Mühendislik eğitimi üzerine bir de işletme-iktisat bilgileri de yığılmaya başladı. Diğer taraftan ucundan kıyısından para kazanma ve piyasaya karışma isteği... Bugün dönüp baktığım zaman, hayatıma değil sadece kağıt üzerindeki kariyerime katkı sağlayacak etkinliklerdi bunlar. Bana dönüp kimse "ne istiyorsun" diye sormamıştı. Kendi ailem ve sosyal çevremdeki bireylerin yaşantılarına öykünen bir yaşam şeklinin robotize biçimde tekrarlanmasından başkası değildi yaptıklarım. Ne bir adanmışlık, ne de bir hedef belirleme...Kazanç sağlamak ve hayatı idame ettirmek üzere alınmış karar ve uygulamalar...
Eğitim hayatım nihayet sonlanıp iş hayatında ilerlemeye başladığımda mutsuzluğun derinleştiğini ve insani açıdan tatmin olmadığımın bilincine vardığımda otuzlu yaşlarımın ortalarına erişmiştim bile...kaldı ki mutluluğun da tarifini birey olarak hiçbirimizin koyamadığımızı da algılamıştım. Yaşıyorduk ama ne pahasına veya ne amaçla?...
Kendi hayatımın ve kazanç yollarımın denetimini elime alabilmem için uzun bir süre taban tabana zıt düşündüğüm ve yönetim anlayışının sadece maddiyat ve koltuğunun bekası olduğunu anlayabildiğim zor ve uzlaşılmaz yöneticilerle çalışmak zorunda kaldım.
Ülkemdeki ekonomik ve siyasi çalkantı ve trendlerin değişkenliği sonucunda ulaştığım nokta kendi şirketimi kurup danışmanlık yapmaktı. Yirmi yıl önceki cılız idealim gibi ne ülke yollarında işleyen araçların tasarımını yapabildim, ne hareketli bir hayata sahip bir gazeteci, ne de oyuncu...ideal ve hedef olarak tutunduğum zayıf sarmaşıkları kat kat üzerime dolamıştım.
Ne mühendislik yapıp cansız materyallerle ilgilenebiliyordum, ne de yıllardır aldığım eğitimler kadar zorlu olan oyunculuk ve gazetecilik mesleklerini baştan okumak gibi bir lükse sahiptim. Hayatımda bundan sonra isteyebileceklerimin ve ideallerimin ne olacağını salim kafayla tarttığım zaman yöneldiğim ve bilinç dışımın ortaya sürdüğü tek materyali unutmuştum. İnsan!... Bu gezegende ne yazık ki en son düşünülen olgu; insan ve onu mutlu kılan yapı taşlarının özellikleri.
İnsanı insan yapan değerlerin ve bilimin derinliğine girdikçe kendi hayatımın, yakın çevremin, toplumların ve geçmişte var olan kültürlerin istek ve hedeflerinin belirlenmesinde ve dağınık parçaların bilincimde toparlanmasında yol kat ettiğime inanıyorum. Aşağıda, nihayetinde edindiğim uluslararası sertifikaları görmüş olduğunuz kişisel gelişim eğitimi, belki de çok daha önceleri hayatıma sokmam gereken bir değermiş diye düşünüyorum. Mühendis altyapısına sahip olduğumdan dolayı, bu konuda edindiğim tecrübe ve birikimleri aktarmak adına seçtiğim adlandırmaya da "insan mühendisliği" demek istedim. Üstelik "Human Design" (İnsan Tasarımı) danışmanlığı da veriyorum.
Bilgi bir yere kadar insanı besliyor ama artık 21. yüzyılda bilgeliğin insana fark yaratan değerler katacağına inanıp yaşıyorum. Kendim gibi, hayatının özünü bulmak isteyen ve direksiyonunu ideallerinin kendine getireceği başarı ve tatmin duygusuna çeviren dostlarımla, birikim ve deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.
İnsan, dünyada keşfedilmiş tüm canlı veya cansız materyallerin arasında en karmaşık olanı...Zihnin veya benliğin çarkları arasında ilerlerken, mühendisliğimizin insanı bütünselleştirmek ve mutlu etmek adına olmasını diliyorum.
Sevgiyle
Oytun Işlar