Yaş seviyemiz veya konumumuz ne olursa olsun, çevremizi kuşatan insanlarla iletişim halinde olmamız kaçınılmazdır. Hayat akışımızda öyle veya böyle rastlantılarla, yahut kaderimizin belirlediği tesadüflerle uzak veya yakın insanlarla iletişim derecesine göre temas etmiş oluruz.
Küçük yaşlarda yetişme tarzımıza veya bize öğretilmiş terbiye ve dinamikler zorunluluğu dahilinde arkadaşlıklara yönelirken; zevkler, beğeniler ve kişisel özgürlükler geliştiğinde ise karşımıza onlarca alternatif çıkabilmektedir. Büyüme çağında teklifsiz ilişkiler dediğimiz her telden insanı hayatımıza sokma eğilimi gösterebiliriz. Zira kendimizi ifade etme, kanıtlama veya iletişime girdiğimiz bireylerin hayat dinamiklerinden tecrübe sahibi olma merakını taşıdığımız yaşlardır büyüme çağımız... Yüksek öğrenim görmeye başlanan yaşlarda çoğu zaman başka şehirlerden veya ülkelerden arkadaşlarımız da hayatımıza dahil olmaya başlar. Bu dönemde eğer ki yabancı dilimiz de varsa yurt dışına açılıp başka kültürlere sahip insanları da tanımaya ve onların iletişim alışkanlıklarına entegre olmaya çalışırız.
Otuzlu yaşlara ulaşıp kendi ailemizi kurma dürtüsü başlayınca da eşimizin çevresindeki bireylerle iletişim dönemi katlanır hayatımızdakilerin yanına ek olarak...sonrasında ise hem eşimizin, hem de kendimizin profesyonel yaşantısındaki diğer çiftler, bireyler, yaşlılar, çocuklar ve daha niceleri...
Orta yaşlara gelindiğinde ise başlar ihanetler, kıskançlıklar ve aldanılmışlarla ilgili serzeniş dönemleri... ve hemen ertesinde güven sorunları. Hayat sürecimizde iletişime en şüpheli yaklaşılan dönem bu kısımdadır. Öğretim döneminizde henüz çok genç yaşlardayken kurduğunuz iletişimlere mesafeli yaklaşmaya başlamışsınızdır. Hatta belki de çoğunu öyle veya böyle kaybetmişsinizdir zaten ki son 5-6 yıldır sosyal medyanın araçları sağolsun; dünyanın neresinde olursa olsunlar bir tuş kilidi uzaklığındalar size... Eğer başarılı ve kesintisiz bir evlilik yaşıyorsanız ve çift olarak görüşmek durumunda olduğunuz diğerleri ile henüz bir arıza yaşanmadıysa da şanslı sayılırsınız. İyi kötü, derdinizi sevincinizi paylaşıp, belki de dilinizin şişini indirebildiğini düşündüğünüz, sizi dinlemese de gözlerinize bakıp, muhtemelen akıl vermek zorunda hisseden arkadaşlarınız olacaktır. Birlikte çocuklarınızı spor salonuna getirip götürürken bir fincan kahve içtiğiniz..
Farkında mısınız bilmem ama "teklifsiz iletişim" orta yaşlara ulaşıldığında ortadan kalkıyor. O her telden arkadaşlarımız zaman içerisinde değişebiliyorlar. Aynı dili konuşuyor olsanız bile sizlere ayıracak zamanları kısıtlanıyor. Siz değişiyorsunuz. Yaşanmışlıklar teklifsiz ilişkiler kurmamızı engelleyebiliyor. Çok samimi sohbetler eşliğinde tanışılan yeni insanlar, kurulan keyifli iletişim ortaklığını devam ettirme sözünü verse bile, zamanın dinamikleri bunu haddinden fazla kısıtlayabiliyor. Bahaneler üretiliyor. Büyük şehirlerde yaşanıyorsa trafik ve zaman planlaması başlıca bahaneler haline dönüşebiliyor. Enerjiniz uyuşsa, muhabbetleriniz keyifli bile olsa zaman, trafik, güncel ve kişisel ihtiyaçların ön planda olması...ve belki de en önemlisi kurulan iletişimin ardında bir menfaat endişesinin yer alabiliyor ihtimali, kurulan o keyifli iletişimi sekteye uğratabiliyor.
İletişim hakkında akıl vermek veya olması gerekenleri aktarabilmek değil misyonum, ancak orta yaşlardan itibaren karşınıza çıkan, konumu, cinsiyeti, mesleği veya hayat görüşü farklı da olsa belirli menfaatlere bağlı kalmadan, sıkılmadan, vaatlerde bulunmadan, enerjinizi düşürmeden ve dert küpü olmadan keyifli zamanlar geçirebileceğiniz teklifsiz arkadaşlarınıza özen gösteriniz. Belki en yalnız hissettiğiniz anda size mutlaka zaman ayıracak olan kişi onlardan biridir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder