Sizleri bilemem ama benim için değişimlerin ve yeni öğretilerin yılı olan 2014'ün yarısından fazlası geçip gitti. Tarih oldu. Muhtemelen ülkemiz adına da taşların yerine oturacağı, bundan sonraki dönemde hiçbir şeyin eskisi gibi kalamayacağını hissettiğim bir yıl tüm hızıyla devam ediyor.
Bir çoğunuzun siyasi olarak isimlendirebileceği bu yazımı kaleme almaktan herhangi bir çekince görmemekteyim. Zira, akibetinin yıllar boyu yaşadığımız toprakları yakından ilgilendirebilecek bir sürece girdiğimiz için, sade bir vatandaş olarak üzerime düşen görevi yerine getirmek istedim. 91 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tam bir hafta sonra, tarihinde ilk kez halk oylamasıyla cumhurbaşkanını seçecek. Bu makam, alelade bir hükümeti, bakanlarını ve milletvekillerini, yahut yerel yönetimlerinin başına getireceği otoriteyi değil, yönetim biçiminin ve tabir i caizse omurgasını oluşturan rejmin yöneticisini ve hatta bekçisini seçiyor. 1989 yılına dek askeri kökenli adayların mevcut parlamento tarafından seçildiği yahut öyle veya böyle demokrasi dışı darbeler sonucu başa geçirilen cumhuriyet reisi (!), demokratikleşme çabalarıyla sivilleşen bir anlayışla, son 4 delegesini mevcut siyasi partilerinin önerdiği kişiler üzerinden seçmekteydi. 2011 yılında gerçekleştirilen referandum sonucu, cumhurbaşkanını halkın seçebileceği şekilde bir tasarımla kamuoyuna sundu. 1980'li yıllardan beri telaffuz edilen başkanlık sistemine belki alt yapı oluşturabilecek bu durum neticesinde, bazılarının demokrasi, bazılarının tiranlık ve bazılarının ise rejim tehlikesi olarak yorumlayabileceği bir algı yönetiminin son 30 yıldır uygulandığını görebiliyoruz.
Ne kadar ilginçtir ki, 1980'de ülkenin tüm kaderinin çizildiği ve hala etkisinden kurtulamadığı darbe neticesinde hazırlanan 1982 anayasasının buyurduğu seçim sisteminin değişim zorunluluğu olmasına rağmen, üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan cumhurbaşkanı seçiminin halk onayına geçirilmesi son derece manidardır. Görev ve yetkileri her dönem daha da tırpanlanan cumhurbaşkanının sadece bir sembol halinde gösterilip, düşünme yetisi her geçen gün geriletilen halka "devlet başkanı" mantığında servis edilmesi de muhtemelen niyetlerin kirli, beklentilerin siyasi kutuplaşmaya zemin hazırlayabileceği yolundadır. Zira, bir hafta sonraki seçimdeki 3 adayın ikisi, parlamentoda siyaset yapan iki partinin lideri olup, biri son 12 yıldır iktidarda olan siyasi partinin başındadır ve başbakanlık görevinden halen istifa bile etmemiştir!!!...
Burada olasılıklardan veya seçimden çıkacak sonuca bağlı varsayımlarda bulunmak niyetinde değilim. Ancak bu satırları okuyan ve benimle aynı vatadanşlık yükümlülüğünü taşıyan bireylerin belki de son şans olabilecek bu seçimde sağlıklı kararları alıp, kendilerine ait oy hakkını mutlaka yerine getirmeleri uyarısı amacı taşımaktayım...
10 Ağustos 2014 Türkiye Cumhuriyeti Reisinin seçiminde sandık görevlisiyim ve en az 9 saatimi sağlıklı ve şaibesiz bir seçim olabilmesi için harcayacağım. Eğer bu, benim yaşadığım ülkenin selameti için çok hayati bir meseleyse, yarınlarımızı ipotek altına alabilecek zararlı ve geri dönülmesi zor sonuçlara neden olabilecek riskler taşıyorsa öncelikle vatandaşlık görevinizi yerine getirmenizi rica ediyorum.
Seçiminiz sizin özgür iradenize bağlıdır. Mutlaka kendi seçiminizi belirleyecek kriterleriniz mevcuttur ve bu konuda kararlısınızdır. Ancak lütfen yaşadığınız ülkenizin en azından son 20 yılındaki devinimleri, kirli oyunları, akan kanları, sisler ardında kalmış ve aydınlatılamamış komploları ve çocuklarınızın geleceğini düşünerek oyunuzu kullanın. Uluslararası menfaat çetelerinin organize edip, sizin seçiminizmiş gibi yıllarca başınıza yerleştirip tiranlığını, insan ayrımcılığını ve gaddarlığını hedefleyip uygulayan, kendi egosu ve çıkar grubunun faydasından başka hiçbir hedefi olmayan ve bunu açık açık ortaya koyan liderlere yönelmenin "demokrasi" olmadığını bir kere daha zihninizde tartın. Sizin siyasi görüşlerinize cevap veremeyen bir lider olmadığı için seçimi boykot etme tercihinizi bir kere daha gözden geçirin. Zira dağ dağa küsmüş. Kimsenin haberi olmamış. ..
Kullanmadığınız her oy, yıllardır nefret ettiğiniz ve ülkenizi daha karanlık günlere taşıyacak güçlerin ekmeğine yağ sürmüş olacaktır. Bu ülke Norveç, Danimarka veya benzer kuzey Avrupa ülkelerinin demokrasi dinamiklerine sahip değildir. Hiçbir demokratik ülkede 30 yıldır ayrılıkçı gerilla savaşıyla kan döküp, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan bir siyasi marjinalliğe paye verildiği görülmemiştir. Yahut, ortadoğu kültürüne sahip radikal İslam tiranlığı zihniyeti taşıyanlar demokratik bir seçenek olamaz. Hele işin içinde para aklama, yolsuzluk, ahlaksızlık, adam kayırma, ayrımcılık, yobazlık, cehaletten beslenme gibi eski yüzyıllara ait tüm zararlı alışkanlıklar barındıran liderlerin henüz 100 yaşını bile tamamlamamış bir cumhuriyetin başına "reis"olarak seçilmesi intiharınızla eşdeğer olacaktır.
Sadece bir haftadan az bir zamanınız kaldı. Aklınızı başınıza toplayın demiyorum. Mutlaka o akıl ve sağduyu beyninizin bir yerinde olmasa bile yüreğinizde mevcuttur. Gururu, umutsuzluğu, bencilliği ve teslimiyeti son bir kez zihninizin bir tarafına hapsedip cumhurbaşkanlığı seçiminde kendinize ait o değerli oyu ülkenizin en az zarar görebileceği lider için kullanın.
4 Ağustos 2014 Pazartesi
20 Şubat 2014 Perşembe
Öğrenmeye dair..
Bu hayata öğrenmeye geliyoruz. Daha çok ta haksızlıkları öğrenip sinmeyi tercih ediyoruz. Çünkü zihnimize, beynimize ve çocuk ruhumuza bu seçenek daha yakın ve kolay geliyor. Oysa geçmişimizdeki bu olumsuz deneyimler belki uzun, belki kısa zaman içerisinde hikaye gibi gelecek. Hikayemize "bir zamanlar" diye başlayıp, o anları yaşarmış gibi hararetle anlatacağız. Sonra "bir zamanlar" diye başladığımız hikayeleri anlatmak bile bize anlamsız gelecek. Yorulmak istemeyeceğiz. Yaşlanmanın da kaynağı bu geçmişten getirdiğimiz olumsuzluk fenomenleri... İşte bunları geçmişe gömüp ileriye bakmak kaçınılmaz şartımız gibi gözüküyor mantıken. Sizler için de böyle değil mi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)